Nigar Gümrükçüoğlu
Niyet
ve çabamız, Üstad Cevadi Amuli ile “Celal ve Cemal Aynasında Kadın” eserinde
bir gezinti yaparken, din, gelenek ve modernite arasında kadın ve erkeği
konumlandırma gayretinde olan, bu alanda çalışma yapan gençlerin dikkatine bu
eseri sunmaktır. Ne ifrat ne tefrit, kadın ve erkek öz itibari ile nasıl bir
mahiyet içermekte, kadın ve erkeğin bu dünyadaki ve ahiretteki konumu nedir, gibi
sorulara cevap bulabileceğiniz bu eser, din, modernite ve gelenek adına yapılan
tüm yorumları bir kenara bırakarak ezberlerimizi bozacak bir üst bakış açısı
getirmektedir. Bu eser saplantılı, gelenekçi perspektiflerden arınmış popüler
akım, ideoloji ve kaygıları da bir kenara bırakmış olarak, kadın fıtrat ve
ruhuna dokunmaktadır. Her bir satırında insanı derin bir tefekküre sürükleyen
bu eser, hali hazırda mevcut olan siyasi ve sosyal sitemler üzerinden değil,
ari bir bakış açısı ile Kur’an-ı Kerim ışığında kadını ve erkeği anlayarak
onların fıtri, ruhi yapılarına ayna tutarak siyasi ve sosyal sistemlere nüfusunu
değerlendirmekte. Bu yapıt şüphesiz Müslümanca bir zihin inşaasındaki genç
kuşaklara ve onların yaşantısını aydınlatıcı bir unsur olacaktır.
Değerli
Alim Cevadi Amuli’nin 1989-1990 Yılları arasında Kum’da Zehra (a)
Üniversitesi’nde ders olarak okutulan konuların özetinden oluşan “Celal ve
Cemal Aynasında Kadın” eseri Kur’an’da, irfanda, burhanda kadın olmak üzere üç
ana bölümün ardından şüpheler ve karşıt rivayetlerin incelendiği son kısımla
beraber toplamda dört kısımdan oluşmaktadır. Bizler bu metinde kitabın her bir
bölümden belli yerlerden alıntı yaparken kadın erkek ilişkilerinde görülen,
yüzlerce eş arasında sorun olan bakış açılarının da giderilmesine yönelik cımbızlama
aktarımlarla psikolojik değerlendirmeleri öncelemiş bulunmaktayız.
Üstad
Cevadi Amuli, kadın, aşk aile gibi mefhumlara değinildiğinde hemen bütün
toplumlarda meselelerin getirilip dayandırıldığı bir noktaya temasla başlıyor
kitabına, Adem ve Havva yaratılış kıssaları ile. Havva’nın Adem’in sol kaburga
kemiğinin sol bölümünden yaratıldığına dair bir kanıt olmadığını değinen Amuli
İmam Sadık’dan şu sözleri aktarıyor: “Allah, böyle bir isnattan hem münezzeh, hem
de daha üstündür. Bu kimseler, Allah’ın Adem’in eşini, onun kaburga kemiğinden
başka bir şeyden yaratma gücüne sahip olmadığını mı söylemek istiyor? Bu, şeni
kimselerin eline, Adem’in bazı parçaları, diğer parçaları ile nikahlanmıştır
demek için fırsat vermektir.” Üstat, Adem ile Havva’nın yaratılması ve akabinde
onlar arasında bağ kurulmasına ilişkin ise bir hadis aktarmaktadır. “Allah,
Adem’i yarattı sonra özgün bir şekilde Havva’yı yarattı. Adem (s), Havva’nın
yaratıldığını öğrendikten sonra Allah’a “O kimdir? O’nun bakışı ve yakınlığı,
benim dostluğumun kaynağı oldu” diye sorduğunda Allah şöyle buyurdu: “Bu
Havva’dır. O’nun seninle olup dostluk kaynağın olmasından, seninle
konuşmasından ve sana tabi olmasından hoşlanır mısın?” Adem, cevap olarak “Evet
Allah’ım, yaşadığım sürece sana şükretmek bana farz kılındı.” Allah’ın Adem’e
onunla evlenmeyi kendisinden istemesi ardından Adem, Allah’tan bunu istiyor ve
onla evlenirken ne yapılmasından razı olduğunu sorduğunda Allah, “Benim rızam
ve dinimi ona (Havva’ya) öğretmene bağlı” buyuruyor. Allah, ilahi ilimleri
öğretmeyi, Hz Adem’in Hz Havva’ya mehri olarak tayin etmiştir. Senet bakımından
bu rivayetin araştırmaya ihtiyaç duyulsa da önemli bir hakikati içerdiğini
ifade eden Üstat Amuli, Havva’nın Adem’in sol uyluk kemiği veya kaburga
kemiğinden yaratıldığının doğru olmadığını, Havva’nın yaratılışının Adem’in
yaratılışı gibi orijinal ve bağımsız olduğunu, Adem’in Havva’ya bakışı ve yakın
oluşunun onun dostluğunu kaynağının olmasını dikkat çekmekte. Üstat Amuli,
Allah’ın bu temel olayı onların ilişkilerinin kökeni yaptığını, bunun insani
dostluk/ünsiyet, cinsel şehvet güdüsünün ortaya çıkışından önce meydana
geldiğini, sonra cinsel ilgi ve evlilik arzusunu Adem’e ilka ettiğini ve bunun
önceden ünsiyet ve dostluk var iken gerçekleştiğine dikkat çekmektedir.
Üstat
Amuli, öz itibari ile kadın ve erkek arasında hiçbir fark olmadığını, kadın ve
erkeğin bir cevherden yaratıldığını anlatırken,
kadın ve erkeğin yaratılış ve birbirlerine ilgi duymalarının sırrının
ailenin kuruluşu ve kamil insanın eğitim saiki olduğunu ifade etmektedir. Üstat
Amuli, kadınla erkeğin birbirlerine yönelmedeki gizin, sıla-i rahim havzasını
oluşturmanın, meleklerin secde ettiği varlığın eğitiminin ve yetiştirilmesinin
olduğunu kaydetmekte. Bu birlikteliğin amacının, celal, cemal ve tüm ilahi
isimlere sahip bulunan Allah’ın halifesinin cilvesinin sırrı, meleklerin
öğretmeninin yetiştirilebilmesini, birçok meleğin ona hizmet etmesini ve
yaratılış sorularından birçoğunun çözülebilmesini sağlayacak akli ilgi, kalbi
sevgi ve esmai dostluk için olduğunu belirtmektedir.
Kur’an-
Kerim’in insanoğlunun ruh ve nefsini eğitmek, tezkiye etmek için indiğini,
ruhun ne erkek (müzekker) ne dişi (müennes) olduğuna dikkat çeken Cevali Amuli,
bu noktada kadın ve erkeğin eşit olduğunu vurgulamaktadır. Kadın ve erkek
olmanın ruhla değil bedenle ilişkili olduğunu belirten Üstat Amuli öğretim,
eğitim, tezkiye ve tenzihin nefs için olduğunu, Kur’an’ın ders sınıfına bedenin
değil ruhun oturduğunu, ruhun ise ne kadın ne de erkek olduğunu
vurgulamaktadır. Üstat Amuli, Allah’ın ruhun müzekker mi müennes mi oluşuna
ilişkin “Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde…”(Hicr Süresi,
15/19; Sad Süresi, 38/72) ayetini
hatırlatarak cinsiyetten beri olduğunu ifade etmekte. “Ey insan, gerçekten sen
hiç durmaksızın Rabbine doğru bir çaba harcayıp durmaktasın: sonunda ona
varacaksın.” (İnşikak Süresi, 84/6) ayetinde belirtildiği gibi insanın Allah’a
doğru sülük eden bir varlık olduğunu, yolculuğun bedenle değil ruh ile olduğunu
vurgulayan Üstat Amuli Allah’a dönüşünde dişilik ve erkeklikten ari olarak,
beden ile değil ruh ile olduğunu ifade etmektedir. Kitapta değerlerin
karşılığının da ne erkek ne dişi olmakla alakalı olduğuna değinen Amuli,
Efendimiz’in (as) hanımlarına hitaben gelen ayette, “Eğer sakınıyorsanız, artık
sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah
eder. Sözü ma’rüf bir tarzda söyleyin.” (Ahzab Süresi, 33/32) buyrulduğunu
hatırlatarak, bu ayetten namahrem kadının sesine tamah eden erkeğin kalbinde
hastalık olduğunun çıkarılabileceğini hastalığın ve bu hastalığa düşen kalbin
ne erkek ne dişi olduğunu “Kim Allah’a iman ederse, onun kalbini hidayete
yönlendirir” ayetinde belirtildiği gibi hidayetin ne erkeğe ne dişiye has
olduğunu vurgulamaktadır.
Şeytanın
düşmanlığının Adem ve Havva’ya olduğunu “ Ve onlara, ‘Ben gerçekten size öğüt
verenlerdenim’ diye yemin etti” Araf,7/21)
ayetinde olduğu gibi ve ilahi
uyarının Adem ve Havva’ya olduğunu “..
ikiniz için (leküma) apaçık bir düşmandır..” Araf,7/22) vurgulayan Üstat Amuli, Kur’an’da “Şeytan, o
ikisini izlal etti”(Bakara 2/36) ayetinin şeytanın kadın yolu ile etki yapıp
aldattığı şeklindeki bir batıl düşünceyi ortadan kaldırdığı, şeytanın her
ikisini kaydırdığını, ne kadın yolu ile erkeği ne erkek yolu ile kadını
kaydırdığını her ikisine nüfuz ettiğinin anlaşıldığını belirtmektedir.
Üstat
Amuli, halifelik makamında olan şahsın da ne kadın ne erkek olduğunu bu hitabın
Ahzap suresinde emanetin göklere, yere ve dağa sunduklarını, bunu yüklenmekten
kaçındıklarını ancak onu insanın yüklendiğinin belirtildiğine de işaret ederek
halifenin müzekker ya da müennes değil insan olduğunu vurgulamaktadır.
Namus,
iffet kavramlarının hem kadın hem erkek için geçerli olduğuna kitapta değinen Üstat
Amuli Kur’an’da geçen namus ve iffet abidesi iki masumun Yusuf ve Meryem
kıssalarından örnek vermekte. İlahi dinlerin yerleşmesinde kadının rolüne
değinen Üstat Amuli, Kur’an-ı Kerim’in mücadele ve öfke noktasında birtakım
erkekleri örnek gösterdiğini ancak zulümle savaşta üç kadını (Musa’yı
öldürülmekten koruyan ve terbiye eden; Musa’nın annesi, Musa’nın kız kardeşi ve
Firavun’un karısı) örnek olarak andığını ve onların o günün siyasal statükosu
ile savaştığına dikkat çekmekte.
Üstat
Amuli, bazen sevgi, şefkat ve merhamet yolunun, kahır yolundan daha işlevsel
olduğunu Allah’ın, alemi sevgi ekseninde idare ettiğini kaydederken, sevgi
yolunu kadınların daha çok idrak ettiğini, her ne kadar kahır yolunda erkeğin
algılamasının kadından daha iyi olduğu düşünülse de, irfani hadis, şiir nesir,
nazım ve edebiyatın kadında erkekten daha çok olduğunu belirtmekte. Ayet, hamasi
sözler, hamasi nesir, edebiyat ve hadislerin etkisinin ise erkekte daha fazla
olduğuna dikkat çeken Üstat Amuli, bunun eksiklik ya da üstünlük değil bir tür
iş bölümü olduğunu vurgulamakta. İlmin amelin girişi öncüsü olduğuna dikkat
çeken Üstat Amuli, amelin ise akla değil gönle bağlı olduğunu, gönül yolunun da
kadınlar için erkeklerden çok değilse kesinlikle az olmadığını belirtmekte.
Düşünce alanında kadın erkek kıyasına gidilme hususuna değinen Cevadi Amuli,
bir varsayım olarak erkeğin kadından daha iyi anladığı düşünülse bile, bunun
kadının erkeklerden daha az öğüt alabilir olduğunu ispatlamadığını belirtmekte.
Kitapta ilahi marifete ulaşmanın iki yolu olduğunu; bunun birinin düşünce,
diğerinin ise gönül yolu olduğunu, kadının eğilim ve öğüt almasının erkekten
çok değilse de az olmadığının vurgulanmakta. Bazen gönlü harekete geçirmek için
insanın güçlü bir düşünceye sahip olduğu, bazen gönül harekete geçerek
düşüncenin ortaya çıkmasına vesile olduğuna dikkat çekilmekte. Üstat Amuli,
nihayetten, tüm zaman ve çağlarda bütün erkek ve kadınlara hitap eden Kur’an-ı
Kerim’in gönül ve fıtrat yoluna düşünce yolundan daha çok kıymet biçtiğine ve
çocuk dünyaya geldiğinde sağ kulağına ezan sol kulağına kamet getirilmesinde amacın
gönül yoluna hitap olduğuna işaret etmekte.
Kadına
annelikle erkeklerin ulaşamayacağı bir makam verildiğine dikkat çeken Üstat
Amuli, annelikle kadının eğitsel bir görev aldığını hamilelik ve emzirme
süreleri de hesaba katıldığında annenin iki sorumluluğu olduğunu; birisi
kendisi, diğerinin çocuk olduğunu vurgulamakta. Üstat Amuli, babanın nutfe temelinde
helal yemekle görevli olduğunu, eğer sonradan baba harama bulaşırsa bunun
çocuğun direk eğitimi ile sıkı ilişkisi olmadığını vurgulamakta. Çünkü babanın
haram gıdasının kendi sinir sisteminde hazmolduğuna, fakat annenin gıdasının
süt haline geldiği ve çocuğunda ondan beslendiği dikkate alındığında annenin helal
yemek ve çocuğu helal yedirmekle görevli olduğunu belirtmekte. Aynı şeyin
ruhsal gıdalar için de geçerli olduğunu ifade eden Üstat Amuli kötü bir
tasavvur, hatıra, ideal ve arzu besleyen erkek için kendi aleyhine olurken
kadın için iki kişi aleyhine olduğuna bunun da kadının büyüklüğü ve değerini
gösterdiğini vurgulamakta. Annelik
vazifesinin abdestli emzirmek gibi icrai, zahiri işler ve ibadetlerle ilgili
olmadığına dikkat çeken Üstat Amuli, dinin bunların yanı sıra annenin
düşüncelerine de dikkat etmesi gerektiğini buyurmakta. Üstat, dinin nitekim
erkeğe de şöyle buyurduğunu ifade etmekte: “Kadınla ilişki esnasında cadde ve
sokakta gördüğün namahremi düşünme. Çünkü Allah bilir görür. İnsan, bazen kötü
iş yapmamak için murakıb olur. ‘O, Allah’ın görmekte olduğunu bilmiyor mu?’
(Alak Süresi, 96/14). Bu murakabe diye meşhurdur. Bir de murakabetü’l-murakabevardır.
İnsan bununla başkasının kendini gördüğünü görür.”
Kadınların
erkekler kadar savaş, cihat meydanında bulunmamasının onlar açısından Allah’a
yakınlaşmada bir eksiklik ya da gerilik olup olmayacağı konusuna Üstat Amuli
büyük cihad fikri ile açıklık getirmekte. Cihad-ı ekber, yani insanın kendi
nefsi ile olan savaşta Mümin’in silahının “ah”, dua, niyaz olduğunu, Kumeyl
duasında belirtildiği gibi “Onun silahı ağlamaktır.” gözyaşı
silahıyla silahlanmayı gerektirdiğini ifade eden Cevadi Amuli, silahın kılıç
değil ağlamak olduğunu, sübhan olan Allah’ın nefis terbiyesi yolunda kadınları
erkeklerden daha silahlı/donanımlı yaptığına dikkat çekmekte. Üstat Amuli, herhangi
bir Kur’an ayetinde başkan ya da başkomutan olmanın cennete gitme nedeni olarak
belirtilmediğini, bunların icrai iş, görev ve emanetler olduğunu kadının cephe
işlerinde, askeri alanlarda bulunmamasının Allah’a yakınlaşmada onun payının
erkekten daha az olduğuna delil olmadığını belirtmekte. Cevadi Amuli, kadınların
hakşinas olarak onlara erkeklerden daha çok verilen bu silahın yerinde
harcanması bunu Allah yolunda kullanması gerektiğine İmam Seccad’ın “Kendi
başıma ağlamada bana yardım et, bana yardım et ki inleyeyim” sözleri ile
hatırlatmakta.
Kadın
ve erkeği fiziksel ve ruhsal yükleri taşıma anlamında değerlendiren Üstat
Amuli, kadının erkeğin yüküne denk ya da daha ağır bir yükü kaldıramamasının
mümkün olduğunu ancak çocuğu taşıyanın kadın olduğuna dikkat çekerek erkeklerin
“hıml” (omuz ve sırttaki yük) kadınların ise “haml” (içteki yük) yönünden güçlü
olduklarına dikkat çekmekte. Kadınlar nasıl erkeğin fiziksel gücüne yetişemezse
erkekler de haml noktasında asla kadının gücüne yetişemez diyen Üstat Amuli,
kadının en önemli sermayesinin Allah’a yönelme ve münacatı olduğunu,
cemal’in onlar için sermeye olduğunu ve onun zekâtının da iffet olduğunu
vurgulamakta. Kadının uzuvlarının Allah’a tevessül etmede bir aracı olduğuna
dikkat çeken Üstat Amuli, Allah’ın kadını erkekten altı yıl önce inayete mazhar
eylediğini ifade etmekte. “Cenab-ı
Allah, kadını erkekten altı yıl daha çabuk huzura kabul etmiş, ona namazı farz
kılmış, orucu emretmiş, haccı farz kılmış ve henüz o oyunla meşguldür diyerek
erkekten istemediği hükümleri farz kılmış. Bu kadının faziletini göstermemekte
midir? Eğer biz, bu kanıtlardan kadının erkeğe göre büyüklük ve üstünlüğünü
hissetmesek ve çıkarmasak bile, en azından dinin kadına özel bir inayette
bulunduğu belli olmaktadır.”
Cevadi
Amuli, batıl ve eskimiş bir geleneği ayaklar altına almanın hem düşünsel hem de
kültürel bir deha ve cesaretin göstergesi olduğunu ve buna ön ayak olan
kadınlara bakıldığında, Hz. Hatice ve Yasir ailesinden Sümeyye gibi isimlerde
görüldüğü onların dinde, hakikatin teşhisinde erkeklerden öne geçtiğini
kaydetmekte. Dinin sosyal bir kimlik öngördüğünü ifade eden Üstad Amuli, deha
ve parlak zekadan nasiplenemeyenler, az düşünenler ve sadece kendisini
düşünenler, onların tümel sosyal hatları idrak edemeyeceğini, idrak etseler de
canları ve mallarıyla fedakarlık edemeyeceğini bu nedenle toplum sahnesinde
adım atamayacaklarını bunu ancak hareket ve kıyam ehlinin gerçekleştireceğini,
bu noktada kadınla erkek arasında fark olmadığını belirtmektedir. İslam
tarihinde adı geçen kadın şahsiyetlerden de örnekler veren Cevadi Amuli,
kadının siyaset sahnesinde de şehadet sahnesinde de yerini aldığını vurgularken
İmam (r ) dan bir hatırlatma yapıyor. “ Dinin mesajı şudur: Siyasi ve sosyal
meydanda bulunmak, erkek ve kadının ortak görevi olmalıdır. Bu düşünce ve bu
görüşle artık kimse, ‘İmanı az, aklı kıt olduğu için kadının, sorumluluk
üstlenerek, toplumun haklarını aramaması gerekir’ diyemez.”
Cevadi
Amuli, erkeğin henüz bir delikanlı olarak oyunla meşgulken kadının sır niyaz ve
namazla meşgul olduğuna, çocukluk döneminde onu huzura kabul etmek, dinin
direği olan namazı ona emretmek, dinin siperi olan orucu ona farz kılmak,
Allah’ın ziyaretgahına gittikleri haccı ona farz kılmak, bütün bunların kadının
faziletleri elde etmek için erkekten daha layık olduğunun göstergesi olduğunu
vurgulamakta. Üstat, bütün bunlar ışığında büluğ, ergenliğe geçişin mükellef
olmak değil müşerref olmak olduğunu, yol ehli olanların, mükellef değil
müşerref olduklarını ifade ettiği, işin içinde külfet değil şeref olduğuna
dikkat çekmekte.
Hz
Emir’in İmam Mücteba’ya hitaben yazdığı vasiyetnamede kadını “Şüphesiz kadın,
reyhanedir; kahraman değildir.” Şeklinde vasfettiğini belirten Cevadi Amuli,
yani kadının reyhan(güzel kokan bitki) olduğu erkelerden daha erken terbiye ve
teklif altına alındığını bu hususta da Hz Sadık’ın “Kadını eş edinen ona
ikramda bulunsun. Doğrusu her birinizin karısı, lü’bedir. Onu eş olarak alan,
zayi etmesin.” buyurduğunu kaydetmekte.
Nisa
suresinde “Erkekler kadınlar üzerinde kavvamdır” (4/34) ayetinde kocanın
mukabili olarak kadın, kadının mukabili olarak koca söz konusu olduğunda
geçerli olduğunu belirten Üstat Amuli, bu hitabın ruhunun, inşa olduğunu, yani
ey erkekler siz kavvamı olun; evin amiri olun; içeride işleri siz yapın, evin
geçim idaresini üstlenin olduğunu belirtmekte. Cevadi Amuli, erkeğin huzur ve
yaşamının evi olduğunu, erkeğin kadının incineceği örneğin işten arta kalan zamanını
dışarda geçirmesi gibi şeyler yapmaması gerektiğini Rum suresi ile hatırlatmakta.
“Onda sükûn bulup-durulmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması
ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da o’nun ayetlerindendir.” (30/21)
Ayette “Sizin meskeniniz, sükûn bulma yeriniz kadındır. Huzur ve sükünet bulmak
isterseniz, eşlerinizle birlikte olmasınız” şeklinde buyurulduğuna değinen
Cevadi Amuli, erkelerin kadınlar üzerinde kavvam olması kadının erkeğin kölesi
olduğunu göstermediğini belirtmekte. Cevadi Amuli, erkeğin canının istediğini
yapıp isterse eve gider, istemezse gitmez anlamına gelmediğini, bilakis
kadınlara bunun iç müdüriyete, sorumluluğa saygı göstermelerini, hem de erkeğe
kendisinin bir meziyette değil görevde olduğunu, bu görevi ifa etmesi
gerektiğinin hatırlatıldığını kaydetmekte.
Kadının
hukuksal ve sosyal olarak yeri ve kıymetini Cevali Amuli şu ayet ışığında
değerlendirmekte: “Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız
size helal değildir. Apaçık olan çirkin bir hayasızlık yapmadıkları sürece,
onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz için onlara baskı yapmanız da
(helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa,
belki bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar.” Nisa Süresi,
4/19). Üstat Amuli, Kur’an-ı Kerim’in kadınlara iyi muaşerette
bulunmayı, kadına erkek gibi toplantılarda yer verin, şayet kadınların
toplantılara katılması hoşunuza gitmezse, bu hoşunuza gitmeyen işin yapılmasını
buyurduğunu, çünkü bu işte bilinmeyen pek çok hayrın olmasının mümkün
olduğunu ve kadınlarla güzellikle geçinilmesini buyuduğunu belirtmekte. “Onlarla
güzellikle geçinin: onlardan hoşlanmadınızsa bile..” yani onların siyaset hayatında, iş hayatında,
kültür eğitim sahasında bulunmalarından hoşlanmasanız bile buna tahammül edin
şeklinde buyrulduğuna dikkat çeken Amuli, şu ilmi branşın erkeğe aittir kadın
onu üstlenemez, ya da kadın deneysel ve bilim dallarında uzman olmaz denmemeli
ve ilimleri bir gruba özgü yapmamak gerektiğini belirtmektedir. Cihad ve
savunmanın geçici fakat kadının her gün ve sürekli meydanda bulunmasının söz
konusu olduğunu hatırlatan Üstad Amuli, cihad ve savunma noktasında etkili bir
payı ifa edenin, kadının sosyal yaşamının olduğuna dikkat çekmektedir.