7 Nisan 2014 Pazartesi

Örtünmenin Siyaseti/Joan Wallach Scott






Örtünmenin Siyaseti/ Joan Wallach Scott

Sosyal Bilimler Profesörü Tarihçi Joan Wallach Scott tarafından kaleme alınan “The Politics of the Veil” kitabı Türkçeye “Örtünmenin Siyaseti” olarak Merve Tabur tarafından tercüme edilmiş ve Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nden 2012 Yılında çıkmıştır. Joan Wallach Scott, toplumsal cinsiyet tarihi ve entelektüel tarih konusundaki çalışmalarıyla sosyal bilimlere sağladığı katkılarıyla bilinen Amerikalı bir tarihçi. Harold F. Linder  Modern Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilimler Bölümü’nde görev yapan Profesör Joan Wallach Scott, doktorasını 1969 yılında Winconsin–Madison Üniversitesi’nde tamamladı. Chicago’daki Illinois Üniversitesi, Northwestern Üniversitesi, North Carolina Üniversitesi, Chapel Hill, Rutgers Üniversitesi ve Johns Hopkins Üniversitesi’nin tarih bölümlerinde bulundu. Brown Üniversitesi’nde “kadın araştırmaları ve eğitim merkezi”nde yönetici olarak görev aldı. Scott, Amerikan Üniversite Profesörleri Derneği’nde Akademik Özgürlük Komitesi başkanı olarak önemli roller üstlendi. Geleneksel tarih anlatımını, tarihi pratikler ve delillerle sorgulayan eserleri ile adından söz ettiren Scott, tarih ve psikoloji bilimlerinin kesişme noktalarını işaret etti.
Sosyal Bilimler Profesörü Tarihçi Joan Wallach Scott tarafından kaleme alınan The Politics of The Veil kitabında yazar, 2004 yılında Fransa’da devlet okullarında dini simgelerin kullanılmasına getirilen yasağa ilişkin kapsamlı bir değerlendirmede bulunmakta. Yazar, Fransa’da peçe ile başlayan ve başörtüsü kullanmayı da içeren yasağın “dini simgeler” ifadesi altında aslında İslam’a ve Müslümanlara karşı yapılan ırkçılığı irdelemekte. Yasağın mahiyeti, dayandırıldığı hukuki, siyasi ve sosyal temelleri inceleyen Scott, yasakla hedeflenen amaç konusunda tespitlerde bulunarak “laisizm” ve “ayrımcılık” konuları hakkında da derin bir analiz yapıyor.

Yazar, başörtüsünün farklı ülkelerdeki akademisyenler, yazarlar ve feminist çevreler tarafından nasıl değerlendirildiği hakkında bilgi verirken, inancın sosyal hayata yansımasında sembol olan tercihlere değinip bunun cinsiyet ayrımcılığına nasıl dönüştürüldüğüne işaret ediyor. Scott, erkeklerin inançlarını göstermede kullandıkları sembollerin başörtüsü kadar tehlikeli görülmediği tespitinde bulunurken, bunu Fransız bir yazara verilen ödül üzerinden örneklendiriyor. Meseleyi kitabında beş başlık altında inceleyen Joan Wallach Scott, birinci bölümde başörtüsü tartışmalarını, ikinci bölümde ırkçılığı, üçüncü bölümde laikliği, dördüncü bölümde bireyselliği ve beşinci bölümde cinsiyetçiliği ele alıyor.
Başörtüsü tartışmalarını ele aldığı kitabın birinci bölümde yazar 1989, 1994 ve 2003’de olmak üzere, Fransa’da İslami başörtüsünün üç defa yasaklandığını, kronolojik sıraya bakıldığında İslami başörtüsü kullananların sayısının artması gibi bir etki görülmemesinin yanında, onların herhangi bir bölücü eylemlerinin de olmadığını kaydediyor. Engellenmelerinin tek nedenini başörtüsünde ısrar etmeleri olarak değil, aynı zamanda bir bez parçasının Fransa Cumhuriyeti için “İslam problemi”nin bir sembolü olarak görülmesi şeklinde tanımlıyor. Scott’a göre, kronolojik sıralamanın sertliğinde hükümetin göçmen karşıtı politikalarının da etkisi oluyordu. Scott, öncelikle bireyin inancını ifade hürriyetini baskılamaya yönelik olan bu durumu başörtüsünün politik açıdan tehlikeli görülmesine bağlıyor ve yasağı savunanların onu İslam ve terörizmle bu sebeple ilişkilendirmeye ihtiyaç duyduklarını belirtiyor. Başörtülerini çıkarmayı reddeden kızların okullarından kovulduğunu belirten yazar, yetkililerin bunun Fransa usulü laikliğin bir gereği olduğunu belirttiklerini ifade ediyor. Yasağın uygulandığı başka bir bölgede Fransız toplumunda yaşayan Kuzey Afrikalı göçmenlerin ve onların çocuklarının bulunduğunu, bunların bazılarının aynı zamanda Fransız vatandaşları olduğunu ve bunların baskın kültürde yabancılar olarak görülmeleri sebebiyle İslam ve Arap militarizmi ile ilişkilendirildiklerini ortaya koyuyor. Scott, eleştirmenlerin, etnik çatışma, olumlu eylem, sosyal parçalanma, politik doğruluk gibi çok kültürlü Amerikan toplumunda yer alan kavramların ve İslam bağlılığının Fransa’nın felaketine yol açacağını belirttiklerini ifade ediyor. ABD’deki 11 Eylül saldırıların ardından Nicolas Sarkozy’nin laiklik adına yasak konusundaki tavrına değinen Scott, anne ve babası farklı dinden olan ve İslam’ı seçen üç kızın durumuna ve ailelerinin yasak karşısındaki tavrına yer veriyor. Bazı kesimlerin bunu bireysel tercih olarak değerlendirmesine rağmen bir sosyoloğun, 21. yüzyılda,  muhalif görüşler için bunu 1960’ların, 70’lerin Maoizmi olarak ele aldığını ifade ediyor. Başörtüsü ve yasak konusunda farklı görüşlere ve tartışmalara yer veren Scott, bulgularını delillendirirken göçmen karşıtı yasalardan, Fransa’nın derin tarihinden, sadece 11 Eylül sonrası oluşan “İslamofobia”dan değil, Cezayir savaşına dayanan koloni geçmişinden tevarüs eden korkulardan bahsediyor. Peçenin sadece dini bir öğe olmadığını, aynı zamanda etnik ve kültürel bir unsur olduğunu savunan yazar, yasağın bir nedeninin de Fransız tarihindeki ırkçı öğelerde aranması gerektiğini belirtiyor.
Irkçılıkla ilgili görüşlerini ifade ettiği ikinci bölümde Scott, kendi yaşadığı tecrübelerden de örnekler vermekte. Irkçılığı Fransa tarihine bağlayan Scott, kolonileştirme dönemlerinden ve Cezayir Savaşı’nda da bahsediyor. Yazar, Fransa’da bulunduğu dönemde şahit olduklarını aktarırken, devlet memurlarının işyerindeki Araplara karşı tutumlarını, onların Arapları insan olarak görmediklerini açığa çıkaran söylemlerini gündeme getiriyor ve bu örneklerin ABD’deki ırkçılıkla benzer olduğunu ifade ediyor. Fransa’nın Afrika ülkelerindeki kolonileştirme savaşları sonrasında Fransa’ya yerleşen göçmen nüfusun durumu, adaptasyonu, ekonomik, kültürel ve dini açıdan nasıl görüldükleri, hangi bölgelerde hangi yaşam standartlarına sahip oldukları yönünde bilgilendirmede bulunuyor. Ayrıca bu bölgelerden kadınların yaşam standartlarına değinen Scott, buralardaki seks ticaretine değiniyor. Ayrımcılığın büyük bir problem olduğunu belirten Scott, Kuzey Afrika’dan gelen bu insanların etnik ve dini tanımlamayla Müslümanlar olarak kabul edildiklerini, Arap/Müslüman göçmenlerin statüsünün bugün bile tartışıldığını ifade etmektedir. Scott, kolonileştirme döneminde gelen Kuzey Afrikalı göçmenlerin de aynı durumda olduğunu ve sonsuza dek aşağı bir seviyede kalarak asla tam bir Fransız olmayacaklarına inanıldığını kaydediyor. Gettolarda yaşayan bu kitleler arasında meydana gelen herhangi bir mesele, suç ve benzeri şeylerin İslam’a atfedildiğini belirtiyor. Ayrıca, dini sembol kullanımlarıyla bilinen Yahudilere değinerek, onların Fransa’da bulunma sebebinin kolonileştirme faaliyetleri olmadığını ve bundan dolayı Müslümanlardan çok farklı bir statüye sahip olduklarını belirtiyor.
Fransa’da bu iki laiklik anlayışı arasında uzun zamandır bir gerilim olsa da, demokratik model Yahudi ve Hristiyanlar için uygulanırken, Cumhuriyetçi modelin ise etkili bir şekilde sadece Müslümanlara uygulanmaya çalışıldığını ifade eden Scott, Bauberot’ın cumhuriyetçi modelin özünde demokrasiye zarar verdiğini savunduğu nakleder.
Scott, başörtülü kızların ailelerinin veya radikal İslamcı grupların kurbanı olmadıklarına dair tersine delillere rağmen yasağı savunanların kendilerini özgürleştiriciliğin temsilcisi olarak sunmakta ısrar ettiklerini belirtmektedir. Kızların ve temel kanunların örtünün kişisel görüş bildirme hakkı olarak kabul edilmesi gerektiğini savunmalarına rağmen, yasak taraftarlarının, kızları baskılardan kurtararak Cumhuriyet değerleriyle varlıklarını sürdürmelerini sağladıklarını söylediklerini belirtmektedir. Yasak taraftarlarının örtünün Cumhuriyet değerlerine aykırı olduğunu söylemeleri sebebiyle birçok kızın Fransız bayrağı renginde başörtüler kullandığını ve böylelikle kendilerinin tüm haklara sahip Müslüman Fransız vatandaşlar olduklarını vurgulamak istediklerini söyler ve örtünün yasadışı ilan edilmesiyle, devletin hangi şekliyle olursa olsun, İslam’ın Fransız hayat tarzına yabancı olduğunu belirtmiş olduğunu dile getirir.  Scott, yasanın yetişkin bayanlara ve üniversite öğrencisi kızlara yönelmediğini ama onları da damgalayıp küçük düşürdüğünü, erkekler bundan doğrudan etkilenmese de, onların da İslam’a bağlılığın tam entegrasyona engel olduğunu anladıklarını belirtir. Böyle de olsa, eğitimcilerin, daha fazla kişinin örtünerek İslam’ı savunacağını söylediklerini, onlara göre Fransa’nın ayrılıkları bastıracağını düşünse de, gerçekte ayrılıkları kışkırttığını, bir yorumcunun  “liderlerin kararlarının risklerinin farkında olup olmadıklarını bilmiyorum” dediğini, bir diğer temel eleştirinin ise, bu kanun ile Arapların, Kuzey Afrikalıların, Müslümanların Cumhuriyet değerlerine düşman olarak görülmüş olduklarını nakleden Scott, halbuki farklı değerlerin ve kimliklerin bir millet içinde entegrasyonunun hiçbir zaman onların tek tipleştirilmesi olarak görülmemesi gerektiğini ifade eder.

Meseleyi Fransızların toplumsal cinsiyet eşitliği bazında da ele alan Scott, göze çarpan simgelerin kullanılmasına yönelik getirilen yasakların büyük haç, peçe, başörtüsü, kippa’nın dışında madalyon, Davud yıldızı, küçük haç, kippa, Fatıma’nın elleri, küçük Kuranlar gibi şeyleri kapsamadığını belirtiyor. Scott, kanıtlamada sorunlar olabileceği için zamanla göze batan simgeler söyleminin sıkıntı yaratacağını ileri süren Meclis başkanının tüm görünür sembolleri yasaklama teklifine de Avrupa Komisyonu’nun dini ifade özgürlüğü kıstaslarına ters düşeceği ve bu sebeple Fransa’ya zarar verebileceği için karşı çıkıldığını kaydediyor. Scott,  eleştirmenin “göze batan”, “dikkat çekici”, “görünür” kelimelerinin teorikte ayırt edilebileceğini ancak bunun pratikte güç bir durum olduğunu ifade ettiğini belirmektedir. Yasa koyucuların seçtiği kelimelerin cinsel çağrışımlarının şaşırtıcı olduğunu ifade eden Scott, bir kadın bedeni üzerinden düşünüldüğünde de erotik tahrik anlamı taşıdığını, göze batan ve dikkat çekicinin zıddı olarak farklının bedenin cinsiyetini önemsizleştirdiğini ve başörtüsünün laikliğe aykırı olduğu şeklindeki ifadeyle yasağın kabul edilmeyen cinselliğe örtülü bir göndermeyle güçlendirdiğini belirtmekte. Scott, bununla hem çok az hem çok fazla şey açığa çıkarılmış olarak başörtülü kızlarda cinsel açıdan doğru olmayan bir şeyin olduğunun ima edildiğini ifade ediyor. Scott, Fransız yasa koyucular, toplumsal sınıflarda kadınının eşitsizliğini gidermeyi hedeflediklerini söylerken, kadın erkek eşitliğinin cumhuriyetin en temel ilkesi olduğunu belirttiklerini kaydetmekte. Scott, Fransız sisteminde eşitliğin ayniyete dayandığını, ayniyet içinse tek engelin cinsel farklılık olduğunu, kadınların “cins” olduğu için cinsiyetten soyutlanamadıklarını belirtmekte.  Scott cinsel farklılık doğal bir fark olarak kabul edildiğinden soyutlamaya tabi olmadığını, kadın vatandaşların nasıl tanımlanacağı hususunda Fransız feminizm tarihinin bu ikilemle uğraşmanın zorluğunu gösterdiğini de vurgulamakta. Seçim için aday olan kadınların birey olarak görülememesi yönünde karşılaştıkları zorluk üzerinden Fransız cumhuriyetçiliğinin temel çizgisinin değişmediğini ve eşitliğin hala ayniyete dayandığını da Scott vurgulamaktadır.

Bu kitap Fransa özelinde örtü tartışmaları üzerine yapılmış ve hasetsen ırkçılık ve laikliğin tarih ve psikolojisini inceleme açısından derin bir birikim ve keskin bir zekânın ürünüdür.

TEŞEKKÜR
 Başta, yazışmalara tüm içtenlik ve samimiyeti ile cevap veren ve beni Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’ne yönlendiren, kitabın tercümesinde her türlü kolaylığı sağlayan sevgili Joan Wallach Scott’a sonsuz teşekkürler. Kitaba dikkatimi çeken ve Joan Wallach Scott ile irtibatımı sağlayan Dr. Olsi Jazexhi’ya çok teşekkürler. Kitabın tercümesinde her türlü desteği sağlayan Boğaziçi Üniversitesi dönemin Siyaset Bilimleri Bölüm Başkanı Zeynep Gambetti ve katkılarından dolayı Ayça Günaydın’a çok teşekkürler. Yine kitabı Türkçeye kazandıran Merve Tabur ve Boğaziçi Yayınevine teşekkürler. Son olarak kitabın tercümeye gitme sürecinde emeği geçenlere teşekkürler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder