Sosyal
Bilimler Profesörü Tarihçi Joan Wallach Scott tarafından kaleme alınan “The
Politics of the Veil” kitabı Türkçeye “Örtünmenin Siyaseti” olarak Merve Tabur
tarafından tercüme edilmiş ve Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nden 2012 Yılında çıkmıştır.
Joan Wallach Scott, toplumsal cinsiyet tarihi ve entelektüel tarih konusundaki
çalışmalarıyla sosyal bilimlere sağladığı katkılarıyla bilinen Amerikalı bir
tarihçi. Harold F. Linder Modern Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilimler
Bölümü’nde görev yapan Profesör Joan Wallach Scott, doktorasını 1969
yılında Winconsin–Madison Üniversitesi’nde tamamladı. Chicago’daki Illinois
Üniversitesi, Northwestern Üniversitesi, North Carolina Üniversitesi, Chapel
Hill, Rutgers Üniversitesi ve Johns Hopkins Üniversitesi’nin tarih bölümlerinde
bulundu. Brown Üniversitesi’nde “kadın araştırmaları ve eğitim merkezi”nde
yönetici olarak görev aldı. Scott, Amerikan Üniversite Profesörleri Derneği’nde
Akademik Özgürlük Komitesi başkanı olarak önemli roller üstlendi. Geleneksel
tarih anlatımını, tarihi pratikler ve delillerle sorgulayan eserleri ile
adından söz ettiren Scott, tarih ve psikoloji bilimlerinin kesişme noktalarını
işaret etti.
Sosyal
Bilimler Profesörü Tarihçi Joan Wallach Scott tarafından kaleme alınan The Politics of The Veil kitabında
yazar, 2004 yılında Fransa’da devlet okullarında dini simgelerin kullanılmasına
getirilen yasağa ilişkin kapsamlı bir değerlendirmede bulunmakta. Yazar,
Fransa’da peçe ile başlayan ve başörtüsü kullanmayı da içeren yasağın “dini
simgeler” ifadesi altında aslında İslam’a ve Müslümanlara karşı yapılan
ırkçılığı irdelemekte. Yasağın mahiyeti, dayandırıldığı hukuki, siyasi ve
sosyal temelleri inceleyen Scott, yasakla hedeflenen amaç konusunda tespitlerde
bulunarak “laisizm” ve “ayrımcılık” konuları hakkında da derin bir analiz
yapıyor.
Yazar,
başörtüsünün farklı ülkelerdeki akademisyenler, yazarlar ve feminist çevreler
tarafından nasıl değerlendirildiği hakkında bilgi verirken, inancın sosyal
hayata yansımasında sembol olan tercihlere değinip bunun cinsiyet ayrımcılığına
nasıl dönüştürüldüğüne işaret ediyor. Scott, erkeklerin inançlarını göstermede
kullandıkları sembollerin başörtüsü kadar tehlikeli görülmediği tespitinde
bulunurken, bunu Fransız bir yazara verilen ödül üzerinden örneklendiriyor.
Meseleyi kitabında beş başlık altında inceleyen Joan Wallach Scott, birinci
bölümde başörtüsü tartışmalarını, ikinci bölümde ırkçılığı, üçüncü bölümde
laikliği, dördüncü bölümde bireyselliği ve beşinci bölümde cinsiyetçiliği ele
alıyor.
Başörtüsü
tartışmalarını ele aldığı kitabın birinci bölümde yazar 1989, 1994 ve 2003’de
olmak üzere, Fransa’da İslami başörtüsünün üç defa yasaklandığını, kronolojik
sıraya bakıldığında İslami başörtüsü kullananların sayısının artması gibi bir
etki görülmemesinin yanında, onların herhangi bir bölücü eylemlerinin de
olmadığını kaydediyor. Engellenmelerinin tek nedenini başörtüsünde ısrar
etmeleri olarak değil, aynı zamanda bir bez parçasının Fransa Cumhuriyeti için “İslam
problemi”nin bir sembolü olarak görülmesi şeklinde tanımlıyor. Scott’a göre,
kronolojik sıralamanın sertliğinde hükümetin göçmen karşıtı politikalarının da
etkisi oluyordu. Scott, öncelikle bireyin inancını ifade hürriyetini
baskılamaya yönelik olan bu durumu başörtüsünün politik açıdan tehlikeli
görülmesine bağlıyor ve yasağı savunanların onu İslam ve terörizmle bu sebeple
ilişkilendirmeye ihtiyaç duyduklarını belirtiyor. Başörtülerini çıkarmayı
reddeden kızların okullarından kovulduğunu belirten yazar, yetkililerin bunun
Fransa usulü laikliğin bir gereği olduğunu belirttiklerini ifade ediyor.
Yasağın uygulandığı başka bir bölgede Fransız toplumunda yaşayan Kuzey Afrikalı
göçmenlerin ve onların çocuklarının bulunduğunu, bunların bazılarının aynı zamanda
Fransız vatandaşları olduğunu ve bunların baskın kültürde yabancılar olarak
görülmeleri sebebiyle İslam ve Arap militarizmi ile ilişkilendirildiklerini
ortaya koyuyor. Scott, eleştirmenlerin, etnik çatışma, olumlu eylem, sosyal
parçalanma, politik doğruluk gibi çok kültürlü Amerikan toplumunda yer alan
kavramların ve İslam bağlılığının Fransa’nın felaketine yol açacağını
belirttiklerini ifade ediyor. ABD’deki 11 Eylül saldırıların ardından Nicolas
Sarkozy’nin laiklik adına yasak konusundaki tavrına değinen Scott, anne ve
babası farklı dinden olan ve İslam’ı seçen üç kızın durumuna ve ailelerinin
yasak karşısındaki tavrına yer veriyor. Bazı kesimlerin bunu bireysel tercih
olarak değerlendirmesine rağmen bir sosyoloğun, 21. yüzyılda, muhalif görüşler için bunu 1960’ların,
70’lerin Maoizmi olarak ele aldığını ifade ediyor. Başörtüsü ve yasak konusunda
farklı görüşlere ve tartışmalara yer veren Scott, bulgularını delillendirirken
göçmen karşıtı yasalardan, Fransa’nın derin tarihinden, sadece 11 Eylül sonrası
oluşan “İslamofobia”dan değil, Cezayir savaşına dayanan koloni geçmişinden
tevarüs eden korkulardan bahsediyor. Peçenin sadece dini bir öğe olmadığını,
aynı zamanda etnik ve kültürel bir unsur olduğunu savunan yazar, yasağın bir
nedeninin de Fransız tarihindeki ırkçı öğelerde aranması gerektiğini
belirtiyor.
Irkçılıkla
ilgili görüşlerini ifade ettiği ikinci bölümde Scott, kendi yaşadığı
tecrübelerden de örnekler vermekte. Irkçılığı Fransa tarihine bağlayan Scott,
kolonileştirme dönemlerinden ve Cezayir Savaşı’nda da bahsediyor. Yazar,
Fransa’da bulunduğu dönemde şahit olduklarını aktarırken, devlet memurlarının
işyerindeki Araplara karşı tutumlarını, onların Arapları insan olarak
görmediklerini açığa çıkaran söylemlerini gündeme getiriyor ve bu örneklerin ABD’deki
ırkçılıkla benzer olduğunu ifade ediyor. Fransa’nın Afrika ülkelerindeki
kolonileştirme savaşları sonrasında Fransa’ya yerleşen göçmen nüfusun durumu,
adaptasyonu, ekonomik, kültürel ve dini açıdan nasıl görüldükleri, hangi
bölgelerde hangi yaşam standartlarına sahip oldukları yönünde bilgilendirmede
bulunuyor. Ayrıca bu bölgelerden kadınların yaşam standartlarına değinen Scott,
buralardaki seks ticaretine değiniyor. Ayrımcılığın büyük bir problem olduğunu
belirten Scott, Kuzey Afrika’dan gelen bu insanların etnik ve dini tanımlamayla
Müslümanlar olarak kabul edildiklerini, Arap/Müslüman göçmenlerin statüsünün
bugün bile tartışıldığını ifade etmektedir. Scott, kolonileştirme döneminde
gelen Kuzey Afrikalı göçmenlerin de aynı durumda olduğunu ve sonsuza dek aşağı
bir seviyede kalarak asla tam bir Fransız olmayacaklarına inanıldığını
kaydediyor. Gettolarda yaşayan bu kitleler arasında meydana gelen herhangi bir
mesele, suç ve benzeri şeylerin İslam’a atfedildiğini belirtiyor. Ayrıca, dini
sembol kullanımlarıyla bilinen Yahudilere değinerek, onların Fransa’da bulunma
sebebinin kolonileştirme faaliyetleri olmadığını ve bundan dolayı
Müslümanlardan çok farklı bir statüye sahip olduklarını belirtiyor.
Fransa’da bu
iki laiklik anlayışı arasında uzun zamandır bir gerilim olsa da, demokratik
model Yahudi ve Hristiyanlar için uygulanırken, Cumhuriyetçi modelin ise etkili
bir şekilde sadece Müslümanlara uygulanmaya çalışıldığını ifade eden Scott,
Bauberot’ın cumhuriyetçi modelin özünde demokrasiye zarar verdiğini savunduğu
nakleder.
Scott, başörtülü
kızların ailelerinin veya radikal İslamcı grupların kurbanı olmadıklarına dair
tersine delillere rağmen yasağı savunanların kendilerini özgürleştiriciliğin
temsilcisi olarak sunmakta ısrar ettiklerini belirtmektedir. Kızların ve temel
kanunların örtünün kişisel görüş bildirme hakkı olarak kabul edilmesi
gerektiğini savunmalarına rağmen, yasak taraftarlarının, kızları baskılardan
kurtararak Cumhuriyet değerleriyle varlıklarını sürdürmelerini sağladıklarını
söylediklerini belirtmektedir. Yasak taraftarlarının örtünün Cumhuriyet
değerlerine aykırı olduğunu söylemeleri sebebiyle birçok kızın Fransız bayrağı
renginde başörtüler kullandığını ve böylelikle kendilerinin tüm haklara sahip
Müslüman Fransız vatandaşlar olduklarını vurgulamak istediklerini söyler ve
örtünün yasadışı ilan edilmesiyle, devletin hangi şekliyle olursa olsun,
İslam’ın Fransız hayat tarzına yabancı olduğunu belirtmiş olduğunu dile
getirir. Scott, yasanın yetişkin
bayanlara ve üniversite öğrencisi kızlara yönelmediğini ama onları da
damgalayıp küçük düşürdüğünü, erkekler bundan doğrudan etkilenmese de, onların
da İslam’a bağlılığın tam entegrasyona engel olduğunu anladıklarını belirtir.
Böyle de olsa, eğitimcilerin, daha fazla kişinin örtünerek İslam’ı savunacağını
söylediklerini, onlara göre Fransa’nın ayrılıkları bastıracağını düşünse de,
gerçekte ayrılıkları kışkırttığını, bir yorumcunun “liderlerin kararlarının risklerinin farkında
olup olmadıklarını bilmiyorum” dediğini, bir diğer temel eleştirinin ise, bu
kanun ile Arapların, Kuzey Afrikalıların, Müslümanların Cumhuriyet değerlerine
düşman olarak görülmüş olduklarını nakleden Scott, halbuki farklı değerlerin ve
kimliklerin bir millet içinde entegrasyonunun hiçbir zaman onların tek
tipleştirilmesi olarak görülmemesi gerektiğini ifade eder.
Meseleyi
Fransızların toplumsal cinsiyet eşitliği bazında da ele alan Scott, göze çarpan
simgelerin kullanılmasına yönelik getirilen yasakların büyük haç, peçe,
başörtüsü, kippa’nın dışında madalyon, Davud yıldızı, küçük haç, kippa,
Fatıma’nın elleri, küçük Kuranlar gibi şeyleri kapsamadığını belirtiyor. Scott,
kanıtlamada sorunlar olabileceği için zamanla göze batan simgeler söyleminin
sıkıntı yaratacağını ileri süren Meclis başkanının tüm görünür sembolleri
yasaklama teklifine de Avrupa Komisyonu’nun dini ifade özgürlüğü kıstaslarına
ters düşeceği ve bu sebeple Fransa’ya zarar verebileceği için karşı çıkıldığını
kaydediyor. Scott, eleştirmenin “göze
batan”, “dikkat çekici”, “görünür” kelimelerinin teorikte ayırt edilebileceğini
ancak bunun pratikte güç bir durum olduğunu ifade ettiğini belirmektedir. Yasa
koyucuların seçtiği kelimelerin cinsel çağrışımlarının şaşırtıcı olduğunu ifade
eden Scott, bir kadın bedeni üzerinden düşünüldüğünde de erotik tahrik anlamı taşıdığını,
göze batan ve dikkat çekicinin zıddı olarak farklının bedenin cinsiyetini
önemsizleştirdiğini ve başörtüsünün laikliğe aykırı olduğu şeklindeki ifadeyle
yasağın kabul edilmeyen cinselliğe örtülü bir göndermeyle güçlendirdiğini
belirtmekte. Scott, bununla hem çok az hem çok fazla şey açığa çıkarılmış
olarak başörtülü kızlarda cinsel açıdan doğru olmayan bir şeyin olduğunun ima
edildiğini ifade ediyor. Scott, Fransız yasa koyucular, toplumsal sınıflarda
kadınının eşitsizliğini gidermeyi hedeflediklerini söylerken, kadın erkek
eşitliğinin cumhuriyetin en temel ilkesi olduğunu belirttiklerini kaydetmekte. Scott,
Fransız sisteminde eşitliğin ayniyete dayandığını, ayniyet içinse tek engelin
cinsel farklılık olduğunu, kadınların “cins” olduğu için cinsiyetten
soyutlanamadıklarını belirtmekte. Scott
cinsel farklılık doğal bir fark olarak kabul edildiğinden soyutlamaya tabi
olmadığını, kadın vatandaşların nasıl tanımlanacağı hususunda Fransız feminizm
tarihinin bu ikilemle uğraşmanın zorluğunu gösterdiğini de vurgulamakta. Seçim
için aday olan kadınların birey olarak görülememesi yönünde karşılaştıkları
zorluk üzerinden Fransız cumhuriyetçiliğinin temel çizgisinin değişmediğini ve
eşitliğin hala ayniyete dayandığını da Scott vurgulamaktadır.
Bu kitap Fransa
özelinde örtü tartışmaları üzerine yapılmış ve hasetsen ırkçılık ve laikliğin
tarih ve psikolojisini inceleme açısından derin bir birikim ve keskin bir zekânın
ürünüdür.
TEŞEKKÜR
Başta, yazışmalara tüm içtenlik ve samimiyeti
ile cevap veren ve beni Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’ne yönlendiren, kitabın
tercümesinde her türlü kolaylığı sağlayan sevgili Joan Wallach Scott’a sonsuz
teşekkürler. Kitaba dikkatimi çeken ve Joan Wallach Scott ile irtibatımı
sağlayan Dr. Olsi Jazexhi’ya çok teşekkürler. Kitabın tercümesinde her türlü desteği sağlayan
Boğaziçi Üniversitesi dönemin Siyaset Bilimleri Bölüm Başkanı Zeynep Gambetti
ve katkılarından dolayı Ayça Günaydın’a çok teşekkürler. Yine kitabı Türkçeye
kazandıran Merve Tabur ve Boğaziçi Yayınevine teşekkürler. Son olarak kitabın tercümeye gitme sürecinde emeği geçenlere teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder